Renk verme, boyama, boyanma ve farklı görünümler arzetme mânâlarına gelen telvin; sofiye ıstılahınca, bir hâlden bir hâle, bir tavırdan bir tavıra intikal ederek farklı renk ve görüntüler sergileme.. konup-kalktığı yerler itibarıyla “müstevda” iken Hak rızâsı hedefli hareketleriyle hep “müstekar” olma...
Bir şeyi temâşâ etme ve gözleme mânâlarına gelen müşâhede; ef’âlde esmâyı, esmâda “Müsemmâ-yı Akdes”i basiretle rü’yete denir. Diğer bir yaklaşımla, müşâhede, kurb erlerinin, “min verâi hicâb” ufkuna ulaşarak, eşyanın “ehadiyet-i Hakk”a (Hak birliği) şeffaf bir ayna hâline gelmesinden ibaret sayılmıştır.
Birinin idaresine verilen şahıs, toplum, memleket veya ülke mânâlarına gelen vilâyet; sofiye ıstılahında, sâlikin, nefis ve enâniyet cihetiyle fani olması ve Hz. Vâcibü’l-Vücûd’a karşı yakınlık kazanması yolunda, üzerinde Zât-ı Hayy-ı Kayyûm’un hâkimiyetini duymasıdır ki; bu seviyeye ulaşan hak yolcusu, ilâhî...
Gariplik, yabancılık, vatandan ayrı düşme mânâlarına gelen gurbet; sofîye ıstılahında, Maksûd’a ulaşabilmek için, o güne kadar alışılagelen dünya ve onun câzibedar atmosferinden uzaklaşma veya o atmosferde uhrevî buudlu yaşama şeklinde yorumlanmıştır ki, buna dünyanın mânevî mimarlarının hâlleri de diyebiliriz ki,
İnsanın, başkalarını kendisine tercih etmesi mânâsına gelen îsâr; ahlâkçılara göre, toplumun menfaat ve çıkarlarını şahsî çıkarlarından önce düşünmek.. tasavvuf erbabınca ise, en hâlisâne bir tefânî düşüncesiyle topyekün şahsiliklere karşı bütün bütün kapanıp, yaşama zevkleri yerine yaşatma hazlarıyla var olmanın unvanı...
Meşru her isteğin, herhangi bir engelle karşılaşmadan gerçekleştirilmesi.. veya herhangi bir baskı, mahkûmiyet, boyunduruk altında bulunmama hâli.. ya da seçme, seçilme ve hareket serbestisi şeklinde yorumlanan hürriyet, ister düşünce tarihi, ister hukuk açısından üzerinde en çok yazı yazılan ve söz...
Herhangi bir mevzuda, geniş, derin ve sistemli düşünme mânâlarına gelen tefekkür; erbâbınca, kalbin çırası, rûhun gıdası, bilginin rûhu ve İslâmî hayatın da kanı, canı ve ziyâsıdır. Tefekkür olmayınca kalb karanlıklaşır, ruh hafakanlara girer ve İslâmî hayat da kadavralaşır.
Ey, bizleri yaratan, yaşatan, rızklandıran, koruyup gözeten, her hâlimizi bilen ve gören, dua edenin duasına icabet eden, âlemlerin Rabb’i, mülkün mâliki, celâl ve ikram sahibi, mü’minlerin velîsi, tevekkül edenlerin vekili, mazlumların sığınağı, yalnızların enîsi, güçsüzlerin muîni, gariplerin sahibi Rabb’im! Bizlere...